Bir Delinin Hatıra Defteri





126 Ekimart

  Merhaba. Galiba size en son Cezayir Beyi'nin burnunun altındaki benden söz etmiştim. Ah şu insanlar! Şu benler hayvanlarda olsa vallahi bütün hıncımızı onlardan çıkarırdık. Hem, artık dayanacak gücüm kalmadı! Sofi de beni terk edeli mor bir flamingonun kanatları altında ıslanan bir ateşin ışığında, rus köylülerin kararan pencerelerini izliyorum. Sonra uykum geliyor haliyle, sızıveriyorum. Rüyamda ne olduğunu tahmin et! Cezayir Beyinin kocaman, dehşet verici beni!
Allahım daha fazla dayanamıyorum. Bütün İspanya beni izliyor bütün gün. Ee, kral olmak kolay iş deği tabii. Hele mor flamingolar, damarlarımda akan ezilmiş parlak kağıtlar. Aslında kağıtları flamingolar ezmiş olabilir. Sonra bir de Sofi var tabii. İtalya'dan üç beş tane polis çağırdım geçen gün. Dediler ki ay dünyaya çarpacakmış. İtalyanın güçlü polislerine ayı korumaları görevini verdim. İspanya kendisini koruyabilir vesselam.
Ha, sonra bir de Sofi var. Bütün dünyayı ilgilendiren, çok önemli bir mesele bu! Sonra bir de flamingolar var tabii. Ama Sofi dünyada nedense flamingolardan daha çok biliniyor. Bir de Sofi evlenecek ya. Çay istiyorum ben, çay içeceğim! Uşak, bana çay getir! Ama bir dakika, benim uşağım yok ki. Hem, ben niye bunları günlüğüme yazıyorum. Şey, günlüğümün kağıtları böyle dalga dalga olmuş. Renklerinden bahsediyorum. Işık gözüme batıyor, bir de Sofi var tabii. Sofi'nin S'sinin kıvrığı kısa oldu. Ama bir daha yazarsam arka sayfaya geçer. Hepsi Flamingoların yüzünden. Bak yerimden kalktım şimdi. Dayanamıyorum şu rus köylülerine yahu, İspanya kralı geliyor, ama onlarım ruhları kıpırdamıyor! 


Şubattan Sonra Gelen Perşembenin 39 Nisanı 

  Bana çay vermediler. Bir İspanya Kralına çay gibi aşağı seviyelerden içecekleri uygun görmemiş olmalılar. Tabii ya, benim bünyem öyle ucuz şeylere pek alışık değildir. Bir de rus köylüsünün vazgeçilmez evcil hayvanı, Sofi! Hayır, hayır, bir dakika. Flamingo olacaktı. Sofi başka biriydi sanki. Evet, doğru ya. Şu evlenen kız olmalı Sofi. Yukarıdaki kulelere baksanıza! Oradan dürbünle bizi gözetleyen de kim? Kim sanıyorsunuz? Aslında doğru sanıyor da olabilirsiniz. Çünkü bilmiyorum. Gerçekten bilmiyorum. Bir kadın olduğu kesin. Baksanıza, saçları uzun. Biliyorum, Biyologların dedikleri hep saçma şeyler. Onun orada duran göğsü nişanlarla dolu adama baktığını mı sanıyorsunuz? Onun baktığı adamın arkasındaki flamingo! Flamingolar uzaktan çiğ ete benziyorlar.

 Perşembe Martının 23 Aralığı

 Çiğ etin pembeliği baharın yaklaştığına bir işaret! İspanyanın kırmızı dağlarının yavaş yavaş maviye dönmesi, onların ne kadar da flamingolara benzediğinin bir kanıtı değil mi? Evet, çünkü kırmızı ile mavi, mor yapar! Evren, tüm büyüsünü bize sunarken, kanatlarını açmış bir Sofi, pardon, çiğ et, ay bize çarpmadan önce son güzelliğini yapıyor. Siz beni aptal mı sanıyorsunuz İtalyan polisleri? 9. dereceden bir memuru, aynı zamanda İspanya kralını nasıl küçük görürsünüz?
  İşte böyle dedim polislere. Tabii, İtalyan oldukları için beni anlamadılar. Ne yazık ki, çevirmenim o sırada tatildeydi. Mürekkebim de bitmişti üzerine! Ah, başım ağrıyor, mürekkebimin kokusu kadar severdim seni Sofi! O güzel kız, nasıl olur da burjuva bozması o adama gider ki? İspanya kralı ayaklarının altındaydı oysaki.


17 Aralıkasım Gecesi

  Gözlerimi açtığım zaman saat çok geçti. Köpeğim Fidel, tekrar yatmamı söylemişti.  Ama ben uyumak istemiyordum. Fidel beni hala, 9. dereceden bir memur zannediyor çünkü, İspanya kralı kayıpmış meğerse. Eh, ben de dedim ki, bana söyleseydiniz hemen bulurdum onu! Benim yahu! Neyse, Fidel üniversite mezunu olduğu için, benden daha üstün olduğunu iddia ediyor. İsterseniz ona sorabilirsiniz. Şu anda, sırf bunu yazdığımı gördüğü için bana Cezayir beyinin benini hatırlattı. Aklıma geldikçe korkuyorum, hava da çok soğuk zaten. İnsan kral da olsa, İspanyanın dondurucu soğuğunda şu Fidel kadar bile rahat edemiyor! 


9876 Yılının 34 Nisanı

  Bugün bana İtalya Polislerinin arkadaşları olduklarını zannettiğim birkaç adam geldi. Ayın Dünyaya çarpmasının durdurulduğunu, zavallı uydunun hasarsız kurtarıldığını söylediler bana. Tabi ben bunları nasıl anladım? Çevirmenim tatilden gelmişti! Şu dondurucu nisan ayında insan çevirmensiz ne yapar öyle! Ama yine de ona kızgınım. Çünkü İtalya Polisleri beni tutuklamaya gelmişti! Ve çevirmenim de engel olmadı, hatta yargım etti.
  Yolda beni götürürlerken, nisanın bunaltıcı sıcağı bana Sofi'yi hatırlattı. Bu italyanlar beni nereye götürüyorlardı böyle? Çok geçmeden uzakta bir bina gördüm, üç, beş, on... Çok katlıydı. Hele üçgen pencereleri müthiş bir mimarinin eseriydi. İçeri girdik. Ama içeri girene kadar, bizi neredeyse hiç kimse fark etmemişti.  Dayanamıyorum şu köylülere, yanlarından İspanya Kralı geçiyor, ruhları kımıldamıyor!











                                                                      

1 yorum:

  1. Açıkçası böylesine delice yazabilen arkadaşımın kendi günlüğünden kesitler verip vermediğini merak ediyorum ama yine de yaratıcılığına bağlayalım hadi:)

    YanıtlaSil